fbpx

“Ben realistim. Boş umutlara kendimi kaptırıp da kendi kendimi rezil edemem.” dedi. Ben de “Peki.” dedim. Çünkü insan bir süre sonra yardım istemeyen kimseye yardım edemeyeceğini öğreniyor. Hayatında bir kere bile az önceki cümleye benzer bir cümle kurduysan yazıyı okumaya devam et. Ya da etme sen bilirsin. Zaten bu yazıdan sadece almaya açık olanlar bir şey alacaktır.

Bu hafta, üstünde yazmak istediğim sorun realistlik. Yani gerçekçilik. Aslında gerçekçi olmak tabii ki bir sorun değil. Ama asıl sorun gerçekçilik arkasına saklanan kötümserlik. Hayal kırıklıkları olan, istedikleri işlere girememiş, hayallerindeki ilişkileri teğet geçmiş o kadar çok kişiyle karşılaşıyorum ki…
En son gelen mesajlardan biri, iş başvurularına gitmekten yorulmuş birinden geldi. Ben de ona telefon koçluğu hediye ettim. Bana şunu anlattı: Birkaç farklı iş görüşmesine gitmiş ve hiçbirine kabul edilmemiş. Bir sonrakine de gitmeyeceğini söyledi. Zaten çok fazla heyecanlanıyormuş. Dedi ki “Nasıl olsa almayacaklar. Dışarıda benden daha iyi kariyere sahip olmuş, benden daha iyi özellikleri olan onlarca insan var.” “Peki, hiç mi iyi bir özelliğin yok?” dedim, “Var ama gerçekçi olmak lazım, beni işe almazlar.” dedi.
Çünkü okuduğu okul ortalamaymış.
Çünkü iş tecrübeleri tatmin edici değilmiş.
Mülakatta heyecanlanıyormuş.
Doğru düzgün konuşup kendisini ifade edemiyormuş.
Her şeyin zaten kötü gideceğini biliyormuş…
Bu gerçekçilik mi?
Bu düpedüz kötümserlik.
Evet, belki ortalama bir okuldan mezun oldu ama onun dışında söylediği her şey varsayımsal.
Her şeyin kötü gideceğini nereden bilebilir ki?
Ben söyleyeyim. O iş görüşmesine gitmeden önce “en kötüsü ne olur” diye düşünüp onu kafasında defalarca canlandırıyor. Nelerin yanlış gideceğini, hangi özelliklerinden hoşnut olmayacaklarını, hangi sorulara cevap veremeyeceğini, onu işe almamak için ne bahaneler bulabileceklerini… İş görüşmesinin nasıl nasıl kötü gideceğini o kadar çok kafasında canlandırıyor ki sonra buna inanıyor. İnandığı şey zaten onun gerçekliği oluyor. Sonra o iş görüşmesine gittiğinde kafasında çoktan görüşmeyi yaşayıp kaybetmiş oluyor ki vücudu, kelimeleri, duruşu, konuşma tarzı hepsi ama hepsi “beni işe almayın” diye sinyal yolluyor resmen. E, hâl böyle olunca iyice heyecan basıyor. O görüşmenin en ufak bir iyi gitme ihtimali varsa onu da kendisi bu heyecanla baltalıyor zaten.
Tamam, belki eksiklerini kapatmak için düşünmesi güzel ama sadece eksikleri düşünmek…
Kim her konuda eksiktir ya da kim her konuda tamdır ki? Hepimizin bazı eksikleri var. Belki başvurduğun iş için senin de eksiklerin var. Ama diğerlerinden iyi olduğun yönler de yok mu? Bunları hiç düşündün mü?
Burada yapılan en büyük hata şu: Zaman yaklaştıkça kötü taraflarına odaklanmak. Bir iş için hazırlanırken olabilecek eksiklerini kapatman lazım ama 3 gün sonra, 4 gün sonra olacak bir iş görüşmesi hakkında düşünürken artık nasıl olsa o eksikleri kapatmak için çok geç. Düşünmen gereken şey şu: İyi yönlerin ne? Seni niçin işe almalılar? Seni işe alan şirket ne kazanacak? Bunlara odaklanmalısın. O iş görüşmesini tamamen iyi geçmiş şekilde, farklı konseptlerle, zihninden tekrar tekrar geçirmelisin. Önce o iş için en iyi seçeneğin kendin olduğuna kendini inandırmalısın. Açıkçası bu da belki fazla iyimserlik ama en azından iş görüşmesinde heyecanlanmanı engelleyip daha rahat olmanı, kendini daha iyi sunmanı, kolaylıkla işe kabul edilmeni sağlayacak bakış açısını kullanmayasın ki?
Sen, arkadaşım, düşüncelerinin kölesi değilsin. Seni düşüncelerin yönetmiyor. Sen düşüncelerini yönetiyorsun, o hâlde niçin daha işine yarayacak bir hâle çevirmiyorsun ki düşüncelerini? Kendine “Ben gerçekçiyim; her şeyin en kötü nasıl gidebileceğini düşünmem gerekiyor.” diye yalan söylerken her şeyin iyi gitmesi ihtimalini niçin göz ardı ediyorsun ki?
Eğer gerçekten “gerçekçiysen” o zaman ihtimaller dâhilinde iyi gitme olasılığı olduğunu da kendine hatırlatmalısın bence.
Örneği iş görüşmesinden verdim ama bunu her durumda yapmalısın. Kaç fırsatı sırf bu yüzden kaçırdın? Kaç ilişkini sırf bu yüzden başlamadan bitirdin? Kaç planın sırf bu “gerçekçilik” diye adlandırdığın “kötümserliğin” yüzünden başarısız oldu? Bir düşün!
Hiç mi bir şeylerin iyi gitme ihtimali yok? Gerçekten?
Kendini sabote etmeye ne kadar daha devam edeceksin?
İhtimaller içinden en kötüsünün olmasını daha kaç kere kendine telkin edeceksin?
Bunu bir düşün derim.
Düşüncelerinin kölesi olma, onları değiştirebilirsin. Düşünceleri serbest bırakıp onların peşinden gitme. Hedefini belirle ve düşüncelerini seni ona ulaştırması için kullan.
Umarım ne demek istediğimi az da olsa anlatabilmişimdir. Umarım bu video zihninde bir şeylerin değişmesi için küçük de olsa yeni bir bakış açısı katmıştır sana. Umarım tekrar görüşürüz. Ve umarım hayallerindeki hayata ulaşırsın.
Sevgiler…

Şimdi Arayın